17. Hukuk Dairesi 2015/6649 E. , 2018/8 K.

 

"İçtihat Metni"

 

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

 


Taraflar arasındaki trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davacılar vekili ve davalı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:


-K A R A R-


Davacılar vekili; 09.07.2012 tarihinde davacı küçük ...'ın yolcu olarak bulunduğu araç ile davalıların işleteni, sürücüsü ve sigortacısı oldukları aracın karıştığı trafik kazasında yaralanarak sürekli beden gücü kaybına uğradığını, davacı küçüğün sakatlıktan doğan geçici iş görmezlik, kalıcı kazanç kaybı, işgücü kaybı, güç ve efor kaybı nedeniyle tazminat tutarının belirlenerek fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydı ile şimdilik 1.000,00 TL'nin tüm davalılardan, davacı çocuk ... için 15.000,00 TL ve annesi .... için 5.000,00 TL manevi tazminatın sigorta şirketi dışındaki davalılardan, işleten ve sürücü yönünden olay tarihinden, sigorta şirketi yönünden sigorta limitini aşmamak üzere dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.


Davacılar vekili; 24.09.2014 tarihli ıslah dilekçesi ile davacı küçük .... için 1.000,00 TL olan maddi tazminata ilişkin dava değerini 9.879,48 TL olarak ıslah etmiştir.


Davalı ... A.Ş. Vekili; davalı şirketin sorumluluğunun sigortalısının kusur oranı ve poliçe limiti ile sınırlı olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ...; kendisine husumet yöneltilecek bir sebep bulunmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ...; davaya cevap vermemiştir.


Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile 9.879,48 TL maddi tazminatın 1.000,00 TL'sinin dava tarihinden, 8.879,48 TL'sinin ıslah tarihi olan 24/09/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı ...'a verilmesine; davacı ... için 5.000,00 TL ve davacı .... için 7.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 09/07/2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar ... ve ...'den müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiş; hüküm davacılar vekili ve davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.


1-Davalı ... vekilinin temyiz talebi yönünden; dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, özellikle davacının yolcu olup kazanın oluşumunda kusuru bulunmadığı gibi ceza dosyasında oluşa uygun olarak düzenlenen uzman bilirkişi raporunda belirtilen davalının tam kusurlu olduğuna ilişkin kusur tespitinin benimsenmesinde bir usulsüzlük bulunmamasına ve maddi tazminata ilişkin hesaplamanın (2 nolu bent dışında) hükme esas alınmasında bir usulsüzlük bulunmamasına göre; davalı ... vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.


2-Dava, 6098 sayılı TBK 54.maddesi (Borçlar Kanunu'nun 46.maddesi) gereğince çalışma gücü kaybı nedeniyle maddi tazminat ve 56. maddesi (BK m. 47) gereğince manevi tazminat istemine ilişkindir.


Davacı taraf, davacının oğlu ....'ın davaya konu kazada yaralanıp kısmi işgöremezliğe uğradığı iddiası ile maddi tazminat isteminde bulunmuş; mahkemece, 12.05.2014 tarihli hesap bilirkişi raporu ile belirlenen miktar hüküm altına alınmıştır. Ancak, mahkemenin hükme esas aldığı raporda yapılan hesaplama yerinde değildir.


Sorumluluğu doğuran olayın, zarar görenin vücut bütünlüğünü ihlâl etmesi hali 6098 sayılı TBK m. 54'de (BK m. 46/1) özel olarak hükme bağlanmıştır.


Sorumluluk hukukunun temel amacı, bir kimsenin malvarlığında iradesi dışında meydana gelen eksilmeleri aynen veya nakden gidererek zarar görenin zarar verici olay sonucunda malvarlığında eksilen değer yerine nitelik veya nicelik yönünden eş bir değer koymaktır. Zarar görenin malvarlığında eksilen değer yerine aynı nitelikte bir değer konulması mümkün olduğu takdirde bu değer; bu mümkün olmadığı takdirde, nicelik yönünden, yani para ile ona denk bir değer konulur ve zarar verenin yerine getirmek zorunda olduğu bu yükümlülüğe tazminat yükümlülüğü adı verilir. Tazminat yükümlülüğünün, bir diğer ifadeyle zarar verenin ödeyeceği tazminat miktarının tespit edilebilmesi için, öncelikle zararın hesaplanması gerekmektedir. Zarar görenin malvarlığının zarar verici olaydan sonraki durumu ile böyle bir olay meydana gelmeseydi göstereceği durum arasındaki farkı ifade eden zarar, eşyaya ilişkin olabileceği gibi kişiye ilişkin de olabilecektir. Vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan zararların da kişiye ilişkin zarar kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.


Çalışma gücü, zarar görenin iş gücünün, yani beden ve fikir gücünün, gelir getirici şekilde kullanılması demektir. Burada asıl önem arz eden kazanç kaybı veya azalması değil, kazanma gücünün kaybı veya azalmasıdır. Bu kayıp ve azalmadan doğan olumsuz ekonomik sonuçlar, zararı oluşturur (EREN Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, B. 9, İstanbul 2006, s. 713).


Bununla birlikte Yargıtay'ın yerleşik uygulaması gereğince kişinin vücut bütünlüğünün ihlâli nedeniyle ortaya çıkan beden gücü kayıplarının gelirinde veya malvarlığında bir azalma meydana gelmese dahi tazminat gerektirdiği kabul edilmekte ve bu husus güç kaybı tazminatı olarak ifade edilmektedir. Bu durum, ilk bakışta sorumluluk hukukundaki zarar kavramına aykırı gibi görünse de, burada vücut bütünlüğü ihlâl edilen kişinin aynı işi zarardan önceki durumu ve diğer kişilere göre daha fazla güç sarf ederek yaptığı gerçeğinden hareket edilmekte ve zararı, fazladan sarf edilen bu gücün oluşturduğu kabul edilmektedir. Bunun gibi çalışma yaşına gelmemiş küçükler yönünden de, bedensel zarar sonucu oluşan maluliyet nedeni ile evde ya da dışarıda aileye yardımcı olma, eğitim alma, yeme, içme vb. gibi tüm yaşamsal faaliyetlerin sürdürülmesinde emsallerine göre sarfetmesi gereken fazla çaba veya güç (efor) bir ekonomik değer olarak gürülmeli ve bu nedenle bir zarar oluştuğu kabul edilmelidir.


Somut olayda; hükme esas alınan 12.05.2014 tarihli bilirkişi raporunda, kaza tarihinde 11 yaşında olan beden gücü kaybına uğrayan davacı ....'ın 18 yaşından itibaren kazanç sağlamaya başlayacağı kabul edilerek, bu yaştan itibaren zarar hesabı yapılmış ise de, yukarıda yapılan açıklamalar gözönünde tutularak davacının sürekli çalışma gücünü yitirdiği tarihten itibaren zararın oluşacağı kabul edilerek hesaplama yapılması gerektiğinden, yazılı olduğu şekilde eksik inceleme ve araştırma ile karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.


3-Haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, başka bir anlatımla haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Dolayısıyla, zarar gören, gerek kısmi davaya, gerekse sonradan açtığı ek davaya veya ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak haksız eylem tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir.


Ancak, trafik kazaları esas itibariyle haksız eylem sayılan hallerden olmakla birlikte ZMSS'nı yapan sigortacı bakımından temerrüdün bu tarihte oluştuğunun kabulü mümkün değildir. Zira, sigortacının tazminat giderim yükümlülüğünü düzenleyen KTK.nun 98/I. maddesi hükmü uyarınca, sigortacı maddede belirtilen belgelerin iletildiği tarihten itibaren 8 iş günü sonrasında temerrüde düşer. Davadan önce böyle bir başvurunun bulunmaması halinde ise dava tarihinde temerrüde düşmüş sayılır.


Dava konusu olayda, davadan önce başvuru yapılmadığından mahkemece, tüm davalılar yönünden dava dilekçesinde istenen miktar bakımından dava, ıslah dilekçesinde istenen miktar bakımından ıslah tarihinden itibaren temerrüt faizine hükmedilmiştir.
Oysa, davalıların, her iki dilekçede dava edilen zarar miktarının tamamı için, aynı tarihte temerrüde düştüğünün kabulü gerekir. 2918 sayılı yasanın 99/1. maddesinde düzenlenen ihbar zarar miktarı olarak değil, kazanın ihbarı olarak düzenlenmiş bulunmasına göre, dava tarihinde kazadan haberdar olan sigorta şirketinin temerrüdü, ıslah edilen miktar için dahi, yani zarar miktarının tamamı için dava tarihi ile, diğer davalılar için olay tarihi başlar.

 

Mahkemece, her iki dilekçedeki tazminat istemi bakımından davalı ... şirketi bakımından davacılar vekilinin temyiz dilekçesindeki beyanı da gözetilerek dava tarihinden,diğer davalılar bakımından haksız fiil tarihinden itibaren temerrüt faizine hükmedilmesi gerekirken aksi şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.


SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının reddine, (2) ve (3) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacılara geri verilmesine, aşağıda dökümü yazılı 1.120,85 TL kalan onama harcının temyiz eden davalı ...'den alınmasına 15.01.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.

 

15 Nisan 2020 Çarşamba
© 2024 AS-Hukuk Tüm Hakları Saklıdır.